Duyuru :

Mehmet Akif Ersoy Mısır' a Neden Gitti ? Yoksa Sürüldü mü?



Mehmet Âkif Mısır'a neden gitti

Mehmet Akif, 1936 yılının 27 Aralığında rahmet-i rahmana kavuştu. Ben, 44 şehrimizde Âkif için kürsülere çıktım. Gördüm ki, bizim okumuş-yazmış takımımız, Akif’i hiç okumamış; dolayısıyle onu, yeteri kadar tanımıyor. Halkımız ise, Akif’le hiç ilgilenmemiş. Yalnız toplantılarda, büyük şairimizi, çeşitli özellikleriyle anlattığımda ağlayanlar olduğuna şahit oldum. Okumuş yazmış kimseler arasından da çok şaşıranlar karşıma dikildiler ve bana dediler ki: - “Hayretler içinde kaldık. Çünkü bizim bildiğimiz Mehmet Akif’le, sizin anlattığınız Akif arasında çok büyük farklılıklar var! Mesela Mehmet Akif, şapka giyinmemek, başındaki fesi çıkarmamak için, kaçıp Mısıra giden adam değil midir?” 

“Bu inanış, milyon kere, milyar kere yanlıştır dedim sonra gerçeği anlatmaya çalıştım: Bir kere Mehmet Akif, Mısır’a, katiyyen kaçmadı; Mısır’a gitti. Çünkü Mısır’a gitmek başkadır, Mısır’a kaçmak başka. Onun Mısır’a gitmesinin fesle de şapkayla da bir ilişiği yok. Bir takım kimselerin uydurmalarını ben de biliyorum. ‘Onlara göre “şapkayı gavurlar icat ettiği ve gavurlar giyindiği için, M.Akif şapka takmaya şiddetle karşı çıkmış. Çünkü, şapka giyindiği takdirde gavur olacağına inanıyormuş.” Yanlış, yanlış, yanlış! Çünkü fesin de şapkanın da Türklükle ve Müslümanlıkla milyarda bir bile ilgisi yok. Fesi, önce Frigyalılar yapıp giyindiler. Sonra fes, Frigyalı’dan çıkıp Roma’ya geçti. Bazı Avrupa ülkelerinde takıldı. 1832 yılında, Sultan İkinci Mahmut döneminde padişah fermanıyla biz de fesi kabul ettik. Yalnız halkımız, fese şiddetle itiraz etti. “Fes gavur işidir” giyinmeyiz diyerek baş kaldırdı. Padişahımıza da “gavur Padişah” diyerek öfkelendi. Bizim 36 Osmanlı Padişahı arasında “gavur Padişah” diye horlanan tek padişah İkinci Mahmut’dur. Frigyalılar ise, milattan bin yıl önce yaşayan putperest bir kavimdir. Mehmet Akif, Frenk gömleği giydi. Kravat taktı. Ceket-pantolonla yaşadı. Bunlar da bize Batı’dan gelmedi mi? O, kafanın dışıyla değil, içiyle meşgul olan mütefekkir şairlerimizdendi. Mısır’a gitme sebebine gelince: Cumhuriyein ilanından sonra, bizim bir muhalefet partimiz olmadı. Kazım Karabekir paşa’nın ve Fethi Okyar’ın kurdukları muhalefet partileri ancak üçer ay ayakta kalabildiler sonra derhal kapatıldılar. Muhalefet partileri kapandı ama Meclisimizde muhalif milletvekilleri vardı. O muhalif milletvekillerinden Ali Şükrü Bey öldürüldü. Meclisimiz 1923 yılında feshedildi. Yeni meclisimize Mehmet Akif alınmadı. Muhalif milletvekillerimizin hepsi Meclis dışında kaldılar. Mehmet Akif’i devlet memurluğuna da almadılar. Bir de arkasına iki sivil polis taktılar. Akif, bu akıl dışı, bu insaf dışı davranışa katlanamadı. Bakmakla vazifeli olduğu 5 çocuğu vardı. Çok yakın dostlarından Mısır Hidiv’i Abbas Halim Bey, kendisine Kahire Üniversitesinde Türkçe müderrisliği bulunca kahırlanarak çıkıp Mısır’a gitti. 

Mehmet Âkif’in fesi, yobazın öfkesi


Meh­met Âkif Er­soy, bi­zim Meş­ru­ti­yet ve Cum­hu­ri­yet de­vir­le­ri­mi­zin en bü­yük âbi­de şah­si­yet­le­rin­den bi­ri. 27 Ara­lık, onun ve­fat et­ti­ği gün­dür. Ge­çen yıl­lar­da ol­du­ğu gi­bi bu yıl­da da, çe­şit­li şe­hir­le­ri­miz­de Meh­met Âkif üze­ri­ne top­lan­tı­lar ya­pı­la­cak. Ya­pıl­sın ta­bi­i. Böy­le top­lan­tı­la­rın bü­yük fay­da­la­rı ola­cak. Bu ve­si­ley­le be­nim de söy­le­mek is­te­dik­le­rim var: 
Aziz dev­le­ti­miz, 1986 yı­lı­nı, Meh­met Âkif Yı­lı ola­rak ilân et­miş­ti. Şa­iri­mi­zin yurt için­de ve yurt dı­şın­da, çe­şit­li top­lan­tı­lar­la anıl­ma­sı­nı ka­rar­laş­tır­mış­tı. 1986, bü­yük şa­iri­mi­zin ve­fa­tı­nın 50. yıl dö­nü­mü idi. O ta­rih­ler­de, Kül­tür Ba­kan­lı­ğın­da ça­lış­tı­ğım için, yet­ki­li­ler, be­nim de çe­şit­li şe­hir­ler­de Âkif’i an­lat­ma­mı is­te­miş­ler­di. O mü­na­se­bet­le 44 şeh­ri­miz­de M. Âkif’i an­lat­ma­ya ça­lış­mış­tım. Ay­rı­ca Al­man­ya’da, Bel­çi­ka’da, Hol­lan­da’da, Fran­sa’da Âkif üze­ri­ne ko­nuş­muş­tum. Hay­ret­le ve deh­şet­le gör­müş­tüm ki, bi­zim hal­kı­mız Meh­met Âkif’i ye­te­ri ka­dar ta­nı­mı­yor. Ta­nı­mı­yor; çün­kü oku­mu­yor. Yi­ne hay­ret­le ve deh­şet­le gör­müş­tüm ki, yük­sek tah­sil­den geç­miş, ay­dın di­ye bi­lin­miş ba­zı yet­ki­li­le­rin de, Âkif’ten hiç­bir cid­dî na­sip­le­ri yok­tur. Ni­te­kim 44 şeh­ri­mi­zin pek ço­ğun­da, o ki­şi­ler iri iri açı­lan göz­ler­le ba­na hep ay­nı so­ru­yu sor­muş­lar­dı: 
- Efen­dim de­miş­ler­di si­zin an­lat­tı­ğı­nız Âkif’le, bi­zim bil­di­ği­miz Âkif ara­sın­da uçu­rum­lar var. Bu Meh­met Âkif, şap­ka dev­ri­min­den son­ra, ba­şın­da­ki fe­si çı­kar­ma­mak için, ka­çıp Mı­sır’a gi­den adam de­ğil mi? O, şap­ka gi­yin­di­ği tak­dir­de kâ­fir ola­ca­ğı­na ina­nan ki­şi­ler­den bi­ri de­ğil mi?.. 
Yan­lış! Yan­lış! Yan­lış! Mil­yon ke­re, mil­yar ke­re yan­lış! Böy­le id­di­alar­la ko­nu­şan kim­se­le­re gö­re, şap­ka ya­pan bir adam gü­ya de­miş ki: “Ben öy­le bir şap­ka yap­ma­lı­yım ki, o şap­ka­ya öy­le bir te­rek koy­ma­lı­yım ki, ne ben Al­lah’ın yü­zü­nü gör­me­li­yim ne de Al­lah be­nim yü­zü­mü gör­me­li. 
İş­te Akif de, şap­ka ya­pa­nın bu dü­şün­ce­si­ni bil­di­ği için ya­ni şap­ka gi­yin­di­ği tak­dir­de kâ­fir ola­ca­ğı­na inan­dı­ğı için, ka­çıp Mı­sır’a git­miş!” Bu, saf­sa­ta­lar­la do­lu bir za­val­lı id­di­adır. 
Ev­ve­la M. Akif, Ve­te­ri­ner Fa­kül­te­sin­den bi­rin­ci­lik­le me­zun olan ya­ni müs­pet ilim­ler oku­yan mü­te­fek­kir şa­ir­le­ri­miz­den bi­ri­dir. Arap­ça’sı, Fars­ça’sı, Türk­çe’si, Fran­sız­ca’sı, çok kuv­vet­li bir mü­min­dir. Kur’an-ı nazm öl­çü­le­riy­le Türk­çe’ye ta­şı­ya­cak ka­dar Arap di­li­ne va­kıf­tır. İs­la­ma gö­re “Al­lah, her yer­de ha­zır ve nâ­zır­dır ve bi­ze şah da­ma­rı­mız­dan da­ha ya­kın­dır!” 
Âkif, Al­lah’ı, bir şap­ka­nın te­re­ği üze­ri­ne otur­ta­ca­ğı­nı sa­nan za­val­lı ki­şi­ler­den ola­bi­lir mi? 
Son­ra Âkif, fe­sin İs­la­mi­yet­le hiç­bir il­gi­si, ama hiç­bir il­gi­si ol­ma­dı­ğı­nı çok iyi bi­len kim­se­ler­den­dir. Çün­kü: Fe­si, ilk ön­ce put­pe­rest Frig­ya­lı­lar kul­lan­dı­lar. Kral­la­rı Mi­das’ın, eşek ku­la­ğı­na ben­zer ku­lak­la­rı­nı sak­la­mak için fe­si yap­tı­lar. Fes, put­pe­rest Frig­ya­lı­lar­dan, Hris­ti­yan Ro­ma­lı­la­ra geç­ti. Ro­ma­lı­lar­dan Fas’a uzan­dı. Fe­sin bi­ze ge­liş ta­ri­hi Sul­tan 2. Mah­mud dev­rin­de­dir. 1833 yı­lın­da 2. Mah­mud hal­kı­mı­zın fes gi­yin­me­si­ni is­te­di­ği için bir­ta­kım ka­ran­lık ka­fa­lı kim­se­ler ta­ra­fın­dan “Gâ­vur Pa­di­şah” di­ye suç­lan­mış­tır. Ya­ni fes, zor­la ba­şı­mı­za geç­miş­tir. Ga­ra­be­te ba­kı­nız: 1925 yı­lın­da Ata­türk, şap­ka in­kı­lâ­bı­nı ya­pın­ca, 1833 yı­lın­da “Bu fes gâ­vur işi­dir; onu gi­yin­me­yiz” di­yen­le­rin to­run­la­rı, bu de­fa fe­se sım­sı­kı sa­rıl­mış­lar, şap­ka­ya gâ­vur ica­dı di­ye bak­mış­lar­dır.

Kaynak:http://birdeburadandinleyin.blogspot.com.tr/2013/01/mehmet-akif-msra-neden-gitti-yavuz.html
Paylaş :

Yorum Gönder

Fikrinizi Söyleyin..

 
Copyright © 2015. Çöplük - Tüm Hakları Saklı Felan Değildir Tamamen İnternet Çöplüğünden Toplamadır...